Makale

Bildirim Süresi Bölünebilir mi? (16.03.2008)

bildirim suresi bolunebilir miİş sözleşmesinin taraflarından birinin akdi fesih etmesi halinde, fesih eden taraf bildirim süresinin bir kısmını para ile ödeyip kalan kısmını çalışarak/çalıştırarak ödemek istemesi iş hayatında sık olarak karşımıza çıkmaktadır. Peki bu durum İş Kanunu açısından yasal mıdır?

Bildirim sürelerine ilişkin düzenleme 4857 sayılı İş Kanunu’nun 17. maddesinde belirtilmiştir. Kanunda  “Belirsiz süreli iş sözleşmelerinin feshinden önce durumun diğer tarafa bildirilmesi gerekir.

……………………

Bildirim şartına uymayan taraf, bildirim süresine ilişkin ücret tutarında tazminat ödemek zorundadır.” denilmektedir.

Dikkat ederseniz kanun maddesinde bildirim süresinin çalışarak veya çalıştırılarak kullanılabileceği gibi, bildirim süresine ilişkin ücretin peşin ödenebileceği de belirtilmiştir. Fakat kanunda bildirim süresinin bir kısmının para, bir kısmının çalışma/çalıştırılma şeklinde ödenebileceğine ilişkin bir hüküm bulunmamaktadır.

Kanun maddesinde böyle bir hüküm bulunmadığı için konuyu Yargıtay kararları ışığında irdelemek gerekmektedir. Yargıtay kararlarında da kararlılık kazanmış uygulama ihbar süresinin bölünemeyeceğine ilişkindir.  Dolayısıyla çalışan veya işveren bildirim süresinin bir kısmını para ile kalan kısmını da çalışma/ çalıştırma şeklinde ödeyemeyecektir.

İhbar süresinin bölünememe ilkesi yüzünden çalışan ihbar süresi içinde işten ayrılmak isterse, bu durumda işverene kıdem süresine bağlı olarak ihbar tazminatı ödemek zorunda kalmaktadır. Mesela 8 haftalık  ihbar süresi içinde çalışan 3. haftanın sonunda iş bulursa ve işten çıkarsa, işverene 8 haftalık ihbar tazminatı ödeme zorunluluğu doğar. Bu tazminat tutarından da çalışmış olduğu 3 haftanın tutarı düşülemez.

İhbar süresinin bölünemeyeceğine ilişkin örnek Yargıtay Kararları:

1) ÖZÜ: İhbar önelinin bölünerek kullandırılması olanağı yoktur. İşverence verilen önel karşılığı tazminatın, toplam ihbar tazminatından mahsubu  hatalıdır.

Davacı davalıya ait işyerinde 3 yıldan daha fazla bir süre ile hizmet akdiyle çalışmıştır. Bu süreye göre 1475 sayılı İs Kanunu’nun 13. maddesi uyarınca 8 haftalık ihbar öneli karşılığı tazminata karar verilmesi gerekir. Yerleşmiş içtihatlara göre ihbar önelinin bölünerek kullandırılması olanağı yoktur. Bu durumda işverence verilen önel karşılığı tazminatın toplam ihbar tazminatından mahsup edilmesi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.Yarg.9.HD,14.10.18.10.1995 E.1995/17657, K. 1995/34215)

2) ÖZÜ: İhbar önelinin bölünmezliği ilkesi dikkate alınarak 8 haftalık önel karşılığı ihbar tazminatına hükmedilmelidir. İbranamenin baskı sonucu alındığının kabulü halinde fark kıdem tazminatı hüküm altına alınmalıdır.

Davacının davalıya ait işyerinde 3 yıldan fazla bir çalışması olduğu konusunda taraflar arasında bir uyuşmazlık yoktur. Bu süreye göre davacıya davalı tarafından verilmesi gereken ihbar öneli 8 haftadır. Oysa dosya içeriğine göre takriben 25 gün ihbar öneli verilmiştir. Bu durumda ihbar önelinin bölünmezliği ilkesi de dikkate alınmak suretiyle 8 haftalık önel karşılığı ihbar tazminatına karar verilmesi gerekirken, sanki öneli tam olarak verilmiş gibi düşünülmek suretiyle ihbar tazminatı isteğinin reddi hatalıdır. (Yarg.9.HD,14.10.1995 E. 1995/17658, K.1995/34216)

3) ÖZÜ: İhbar süresinin, kısmen önel olarak verilmesi, kısmen tazminat olarak ödenmesi, yani bölünerek uygulanması yasaya aykırıdır.

Davacının hizmet akdi 26.10.1991 tarihli yazı ile ihbar öneli tanınmak suretiyle feshedilmiştir. Ne var ki işveren fesih bildirim yazısında is akdinin 31.12.1991 tarihi itibariyle feshedildiğini, kalan ihbar öneline ait ücretin ise, pesin olarak ödeneceğini bildirmiştir, ihbar önelinin bu şekilde bölünerek uygulanması 1475 sayılı İs Kanunu'nun 13 üncü maddesinin (A) bendindeki emredici kurala aykırıdır. Fesih bildirim tarihine ve davacının hizmet süresine göre ihbar öneli 22.01.1992 tarihinde sona ermektedir. Bu durumda davacı 01.01.1992 tarihinde yürürlüğe giren tavana göre hesaplanacak kıdem tazminatı farkına hak kazanacağından, aksine düşünce ile davanın reddine karar verilmiş olması isabetsiz olup, bozmayı gerektirmiştir.(Yarg.9HD,16.02.1993 E. 1992/13194, K. 1993/2492)